Bizi neler bekliyor

2021.03.25 23:12 - Son Güncellenme: 2021.03.25 23:12
A

2020 bitecek bitiyor derken 2021'in ilk çeyreğinin sonuna geldik bile.

Medyanın gelecek dönemi tanımlamada sık kullandığı ve bu nedenle artık iyice yıpranan 'Bu yaz sıcak geçecek' ifadesi, hızla akıp geçen ve değişen bu zamanda yeni bir boyuta ulaştı.

Bu nedenle, sadece bu yaz sıcak geçmeyecek artık hemen hemen her hafta çok sıcak geçecek.  Yeni gelişmelere tanıklık edeceğiz.

Nisan ayına girmek üzereyiz. Nisan yağmurları ile birlikte gelecek yoğun gündem bombardımanına şimdiden hazırlık yapın.

İŞTE O BAŞLIKLAR

Sözde Ermeni soykırım iddialarının yıldönümü olduğu iddia edilen 24 Nisan tarihinde Amerika Birleşik Devletleri'nin bu kez soykırımı resmen tanıyacak açıklama yapıp yapmayacağı merakla bekleniyor.

Unutmadan, mayıs ayında Halkbank'a karşı Amerika'da görülen ceza davasının da sonuçlanacağını hatırlatalım.

Bu da, Türk Amerikan ilişkileri ve Türkiye'deki ekonomik dengeler açısından milyarlarca dolarlık bir ceza ihtimali barındırdığından kritik bir öneme sahip.

Ancak, pandemi sürecinde vaka sayıları giderek artsa da, size iyi bir haber olarak Nisan'ın ortalarından itibaren tablonun biraz düzelebileceğini söyleyebilirim.

Sadece havaların ısınması değil mayıs sonuna kadar 100 milyona yakın aşının Türkiye gelmesi, yerli üretime geçme ihtimali ve virüsün artık yavaş yavaş zayıflama moduna girmesi beklentisi de süreçte bundan sonrasında ibrenin aşağı eğimli olacağını gösteriyor.

Nisan ve mayıs aylarında askeri hareketlilik ise artık sürpriz olmayacak. Suriye'de eksik kalan ve güvenlik zaafiyeti yaratan bölgelerdeki açıkların kapatılması nedeniyle tamamlayıcı harekâtlar ile bölgede tekrar hortlayan terör yuvalarının kurutulması için operasyonlar olabilir.

Bu operasyonlar dizinine Irak'ı da ekleyebiliriz.

Avrupa Birliği ile ilişkilerde Amerika Birleşik Devletleri'nin de telkiniyle enteresan gelişmeler oluyor. Amerika ile bir yandan S-400, PKK terör örgütüne desteği fetö ile mücadele gibi konularda sıkıntılar yaşanırken, öte yandan Washington yönetiminin Avrupa Birliği'nden Türkiye'ye destek vermesini istemesi de oldukça ilginç bir tablo ortaya koyuyor.

Fransa ve Yunanistan'ın bütün provokasyonlarına rağmen Avrupa Birliği'nin sonunda gerçeği görüp Türkiye ile yüksek düzeyde istişare toplantıları serisine başlama isteğini seslendirmesi de kayda değer.

Aslında pek istekli olmasalar da mevcut stratejik konjonktürde Türkiye'nin konumuna bakıldığında, Ankara'nın kaybedilmesinin kendilerine nelere mal olacağını bildikleri için bu adımı atmak zorundalar.

Hepimiz biliyoruz aslında Türkiye Avrupa Birliği'ne tam üye falan olamayacak.

Zaten artık o Avrupa Birliği de eski Avrupa birliği değil.  Kendi sorunlarına çare bulamıyor.

Almanya birçok ülkeye evlatlık muamelesi yaparak destek veriyor.

Ama; Avrupa Birliği'nden Türkiye yönelik Gümrük Birliği'nin güncellenmesi ve serbest dolaşımla ilgili kararlar çıkarsa ya da ön görüşmeler başlarsa da şaşırmayın.

Zaten Türkiye için bunlar birinci öncelikler.

Ekonomiye gelince mevcut reformlar ve düzenlemelerin yeni oluşacak Bakanlar Kurulu ile birlikte hayata geçireceği en önemli öncelik piyasalara ve uluslararası camiaya verilecek güven ce moral olmalı.

İçeride de üretim ve sanayiyi teşvikle, moral verecek köklü adımlar atılmalı. Böylece en ufak ekonomik krizde dolar bir anda yüzde 10-15 artmaz ya da Türk ekonomisi ABD Başkanının iki dudağının arasındaki tehdide sıkışmaz.

Bir ülkenin psikolojisi sadece dolar endeksli olabilir mi. Ekonomik kırılganlığımızı azaltmamız lazım.

Ama yine de bu güzel ülkeye haksızlıklarla ağır eleştiriler yapmayalım, hakkını yemeyelim.

Türkiye büyük ülkedir. Aynı anda Libya'da Suriye'de Irak'ta 12 yurtdışı askeri üste ve yurt içinde terörle mücadelede ayda milyarlarca dolar harcayan bir ülke hala ayakta duruyorsa hakkını yememek lazım.

Hele bu işleri hakkıyla yerine getiriyorsa hiç hakkını yememek lazım.

Sağlıkla kalın.


A

Yazarın diğer yazıları

Yazarın Tüm Yazıları