Binay Kazan

Binay Kazan

Domates dahil hiçbir şey eski tadında değil artık!

2024.10.10 11:43 - Son Güncellenme: 2024.10.10 11:43
A

İşte çok da soğuk olmayan sonbahar günlerindeyiz. Havalar güzel ve pek üşütmüyor insanı... Sonbaharın tadına varabildiğimiz bu günlerde çarşı-pazar anekdotları paylaşarak, bu perşembe gününüze bir anlam katmaya çalışacağım şimdi.

Geçtiğimiz Cumartesi günü gittiğim semt pazarında; yaz meyve ve sebzelerinin yavaş yavaş yok olmaya başladığını ve yerine ıspanak, pırasa, karnabahar, elma ve portakalların gelmeye başladığını gördüm.

Benim en sevdiğim sebze domatestir aslında. Domatessiz bir yemek düşünemem. Ama artık sağlıklı, lezzetli ve içi kıpkırmızı çıkan domatesleri bulamayacağız çarşıda-pazarda...                   

Domatesin veda günlerinin geldiği bu günlerde bu sebzeye dair "bir güzelleme yapmak" değil amacım...Sadece gıdalarımızda yaşanan olumsuz gelişmelere dikkat çekerken, bunun yaşantılarımızdaki izdüşümünü de dikkate sunmak istiyorum.

DOMATESLER MANKEN GİBİ AMA TADI YOK!

Yaz bitti/bitiyor işte... Yerli domates bulamayacağız artık. Semt pazarındaki satıcım "Bunlar son mahsuller" dedi bana geçen hafta. Demek ki istikamet; sera türü domateslere. Artık kış boyunca şu  ot gibi domatesleri tüketeceğiz. Ama dışı kan-kırmızı, görünüşü manken gibi ama gövdesi beyaz damarlı sera ürünü domateslerde  ne tat var ne tuz.

Domates gibi kokan domatesleri özleyeceğiz yine...              

Aslında; her şeyin doğal tadı, tanımlıyor yaşam zevklerini...

Kabullenmeliyiz ki; domatesler dahil hiçbir şey artık eski tadında değil...Görünüşleri manken gibi olsa da, özellikle sera ürünü domateslerde tat ve koku o bildiğimiz, sevdiğimiz özellikte değil...Sanki birçok sebze ve meyvenin "kendisini değil, imajını tüketir" hale geldik.

Değişen yalnızca domatesin tadı ve görüntüsü değil tabiî ki...

Yıllar geçti... Sevgilerimizi bile plastikleştirdik!

Doğal yaşamdan uzaklaşarak, her şeyin bir benzerini kullanmaya alıştık.

İmaj makerler ve imaj tüketirler girdi yaşantılarımıza bir anda...

Cilalı imaj devrine girdik anında da...!

Aslında doğal davranışlara, samimi komşuluklara ve sağlam dostluklara, eski tadındaki gıdalara öylesine hasretiz ki...

Öylesine özledik ki, tükettiğimiz bazı eski şeyleri...!

Bizi "biz" yapan gerçek değerlerimizi...

HERŞEYİN İMAJINI TÜKETMEK ZORUNDA MIYIZ..?

Elimde bir araştırma raporu var.Yurt dışı seyahatlerimden birinde; katıldığım bir organik tarım konferansını sunan bir tarım uzmanından temin ettiğim bu rapordan bir metni şimdi  sizlerle paylaşmak istiyorum.Londra'da bulunan Thames Valley Üniversitesi Sağlık ve Beslenme Kürsüsü bilim adamları tarafından yapılan  bir araştırmada; sebze ve meyvelerin tat, koku, görünüm ve değerlerindeki değişim net bir şekilde ortaya çıkarıldı.

20 Çeşit meyve ve sebze üzerinde yapılan kapsamlı  araştırma raporunun en ilgi çekici yönü: "Bugün yediğimiz meyve ve sebzeler 70 yıl öncesine göre şekil ve renk  olarak güzelleşirken,her geçen yıl daha az vitamin ve mineral içermeye başladı" şeklinde özetleniyor.

Bilim adamı Prof. Dr. Tim Lang'in İngiltere Beslenme Enstitüsü'nde yayınlanan bir raporuna göre ise; meyve ve sebzeler son 70 yılda mineral ve vitamin bakımından  yüzde 72 oranında kayba uğramış bulunuyor.Bilim adamının tespit ettiği not, şu önemli ayrıntıyı da içeriyor: Eskiden bir portakal yiyerek aldığımız mineral ve vitamin tutarını, şimdi ancak 10 portakal yiyerek alabiliyoruz.

İngiliz  uzmanlar yiyeceklerimizdeki bu olumsuz gelişimi; modern tarım yöntemlerine bağlıyor. Suni gübreler, kimyasal ilaçlar, yapay aşılamalar ve haşere ilaçları (pestisid)  üretilen sebze ve meyveleri güzelleştirirken, ne yazık ki  doğal içeriğini yok ediyor.Böyle giderse 2050 yılında üretilen taze sebze ve meyvelerde, hiçbir vitamin ve mineral kalmayacak.Yani iyice ot gibi besinler alacağız ve doğal hiçbir tat bulamayacağız. Her şey eskide kalacak yani...Çok eskilerde...

Biz eskiden; insanları seviyor, para ve eşyaları kullanıyorduk.

Şimdi; para ve eşyalarımızı seviyor, insanları kullanıyoruz galiba...

Bu değişim ve/veya dönüşüm ile ulaştığımız şu sıcak sonbahar günlerinde; üreticilerin depolarında/bahçelerinde son kalmış  "domates gibi domatesleri" tüketerek, hala doğal kalmış eski  bir şeylerin tadına varabiliriz diye düşünüyorum.

Bakın...Her şeyin imajını tüketmekten, herkese bir haller oldu nedense...

İnsanın özüne dönmesi için, ne kadar imaj tüketmesi gerek ki..?

Daha ne kadar doğallıktan uzaklaşabiliriz..?

Ne kadar yalan söyleyebiliriz ki birbirimize..?

Hile ve taklit ile nasıl sağlıklı gıdalar üretebiliriz ki...

Ve ne zamana kadar sürer bu doğa ve gıda katliamı..?


A

Yazarın diğer yazıları

Yazarın Tüm Yazıları