Yaz Olimpiyatları'nda 40 yıl sonra 'sıfır çekilmesi' üzerine!

2024.08.11 12:37 - Son Güncellenme: 2024.08.11 12:42
A

1984 yılında Los Angeles'ta yapılan 23. Yaz Olimpiyatlarında Türkiye'yi başbakan Turgut Özal yönetiyordu.

Oyuncularımız Özallı yılların ilk olimpiyatı olan 1984 Los Angeles Olimpiyatlarını altın madalya sevinci yaşayamadan, sadece 3 bronz alarak tamamlamıştı.  (Eyüp Can boks (51 kg), Turgut Aykaç boks (57 kg), Ayhan Taşkın serbest güreş (süper ağır siklet)

Daha sonraki katıldığımız tüm yaz oyunlarında iyi kötü altınımız olmuş, yurda eli boş dönmemiştik.

Bugün sona erecek Paris 2024 (33. Yaz Olimpiyatları) Türkiye için deyim yerindeyse 'kara basan' gibi geçti.

Los Angeles'tan tam 40 yıl sonra bir olimpiyat oyununu hiç altın madalya alamadan tamamlamak üzereyiz.

Kazandığımız madalya sayısı 5'i bronz; 3'ü gümüş olmak üzere sadece 8.

(Bugün yapılacak son gün yarışmalarında Avrupa, dünya ve olimpiyat şampiyonu kadın güreşçimiz Yasemin Adar Yiğit çıkacağı repesaj maçında Ekvadorlu Reasco Valdez'i yenebilirse bronz madalya sayımız 6' ya, toplam madalya sayımız 9'a çıkacak)

Madalya genel sıralamasında ise 'spor ülkesi olduğumuz' iddiasını çürütecek kara bir tablo duruyor karşımızda.

Katılımcı 204 ülke arasında an itibariyle 64'üncü sıradayız!

Yasemin Adar Yiğit bugün rakibini yenerek bronzu göğsüne taksa bile genel sıralamadaki pozisyonumuz maalesef değişmeyecek.

St Lucia (Karayipler Denizinde küçük bir ada) Pakistan, Dominica, Guetamala, gibi isimlerini duyunca dudak bükülerek geçiştirilecek ülkelerin kazandıkları altın madalyalarla genel sıralamada üstümüzde yer almalarını nasıl yorumlayabileceğimizi ise, spor camiasından çok sporumuzu yönetenlerle siyasilere bırakmak sanırım en doğru tercih olacaktır!

22 yıldır bu ülkede bir parti girdiği her seçimi açık ara kazanıyor.

1984'den 'sıfır altın' la evine dönen Türkiye, 40 yıl aradan sonra ayni tablonun bir benzeri ile eli boş, boynu bükük bir şekilde canım Türkiye'me ayak basmaya hazırlanıyor!

Eveleyip geveleyerek bu hezimetin üstünü örtmeye kalkamazsınız.

Türkiye'nin ekonomisi ile siyaseti bugün ne durumda ise; sporu da genel tablonun ressamının fırça darbelerinden payını fazlasıyla almış durumda!

Başarı sadece 'tesis yaptım ya 'diye övünmekle gelmez.

Alt yapıyı önemsemek 'olmazsa olmaz' koşuludur başarının.

Miadını doldurmak üzere olanların yerine kaynağından keşfederek daha yeteneklileri bulup çıkartmak en radikal çözüm şeklidir.

Yıllardır ayni isimlerle idare edilmeye çalışılan süreç tamamlandıktan sonra daha da zor durumda kalabiliriz.

Bu kafayla gidilirse biten denizden sonra karaya çıkılınca elimizde kimse kalmayacak.

Örneklerle açıklayalım.

İyi yönetilememek; Paris 2024'de son kez mindere çıkacak Rıza Kayaalp gibi bir güreş efsanesini dopingli duruma düşürerek diskalifiye edilmesine neden oldu.

Suçlusu sadece bilmeden ilaç kullanan Kayaalp değil, ayni zamanda güreşin patronu federasyonla, sağlık kuruludur.

Kurulun doktorları bu rezaletin sorumluluğunu üzerlerine almış,

Spor Bakanı gerekeni yaparak haklarında soruşturma başlatmış mıdır?

Bilemiyoruz!

Dün gece son kez mindere çıkarak başarılarla dolu spor kariyerini bronz madalya tamamlayan Taha Akgül'de aktif güreş yaşamını noktaladı.

Türkiye kendisine teşekkür borçludur.

Önemli olan teşekkürümüzü bitirince ne yapacağızdır.

Yerine daha iyi birini ya da birilerini yetiştirebildik mi?

Sporun içinde yaşayan olarak bulunmuş olsaydı mutlaka haberim olurdu!

Sadece bu iki güreşçimiz değil, kariyerlerinin sonlarına yaklaşmış çok sayıda sporcumuz vardı kadroda.

Paris onların da belki son olimpiyatlarıydı.

Gidenlerin yeri doldurulabilecek mi?

2028 gelip çattığında Los Angeles'a giderken yeni Rıza Kayaalp, yeni Taha Akgül,yeni Yasemin Adar Yiğit, yeni Busenaz Sürmeneli, yeni Mete Gazozlar'ı bularak vitrine sürebilecek miyiz?

Büyük bir soru işareti...

Türk sporunun en büyük sorunu tam olarak tesis eksikliği değil,

Sinan Erdem, Turgut Atakol, Yücel Seçkiner, Osman Solakoğlu benzeri vizyonu olan, büyük düşünüp, büyük yaşamış, her türlü siyasi mecranın dışında kalarak, objektif icraatlarıyla spora yön verip, Atatürkçü profiliyle çığır açabilmiş yöneticiler yetiştirememesidir!

Olimpik branşların başına liyakati bırakıp, biat eden yönetici profili seçmeye devam edildiği sürece sporda başlayan patinaj dönemi, yakında baş aşağı gitmeye başlayacaktır.

'Uçurumun kenarına geldik'; sporumuzu yönetenler bunun farkındalar mı diye de sormadan edemiyor insan.

Olimpik başarısızlığın bir başka nedeni, geçmişteki başarılarına sığınarak geleceğe daha fazla yatırım yapamayan oyuncularımızla takımlarımız sayısındaki büyük artıştır.

Okçulukta fenomen olan Mete Gazoz yoksa bu kadar çok irtifa kaybetmez,

Geçen yılı birbirinden değerli üç şampiyonlukla tamamlayan filenin sultanları biraz da doyuma ulaşmanın rehavetiyle iyi oynadığı maçların sonlarını bitiremeyerek olası bir madalyadan olmazdı.

Yeteri kadar çalışmadığımız, özel taktiklerin ışığında rakibe göre önlem alıp, strateji geliştiremediğimiz için kazanabileceğim çok sayıda altın madalya ya son set ya da son rauntlarda avucumuzun içinden kayıp gidiverdi.

Bir başka örnek de; en başarılı olduğumuz boks kadınlarda ciddi anlamda teknik adam sorunu yaşanmasıdır.

Karşımızdakiler sürekli hareket ederek ve ayak çabukluklarıyla açığımızı ararken, altın madalya adayı boksörlerimiz sürekli düşük gard modunda oynamaya devam edip, yumruk atılacak suratlarını rakiplerinin hedefi haline getirdiler.

Boks uzmanlık alanıma girmese de bilmediğimi de sorup öğrenişimdir.

Allah uzun ömürler versin, Bursa'nın boks duayenlerinden Ali ihsan Alp yıllar önce kendisiyle yaptığım bir röportajda 'eğer bu sporda kazanmak istiyorsan önce yüzünü koruyup, yumruk almayacaksın' demişti.

Ben Paris'te ringe çıkınca böyle bir savunma stratejisi ile maç yapan boksörümüzü görmedim!

Hep açık gardla oynayarak suratlarına yumrukları yiyip,

Kaybedilmiş puanları son bir hamle ile telafi edemeyince de ikincilik, üçüncülük kürsüsü ile yetinmeye mahkum oldular.

'Atletizmde kadınlar 100 metrede altın madalya kazanan ada ülkesi St Lucia kadar bile olamadık' diyerek işin kolayına kaçmak istemiyorum.

Olimpiyatlara katılan her sporcumuz bizim gururumuz, onurumuzdur.

Kabul edelim ki bizim kalibremizdeki ülkeler bile katıldığı branşlara çok iyi hazırlık yapmışlar.

Bir tek biz hariç...

Sonuç olarak Paris 2024'ü büyük bir hayal kırıklığı yaşayarak tamamlamak üzereyiz.

Bir şey daha;

Doyuma ulaşmak bazı takımlarımızı, önceki başarılarının getirdiği rehavet ise bazı sporcularımızın performanslarını fena halde olumsuz etkiledi.

Sporu yönetenler, sanırım Türkiye dönüşü kendi aralarında özeleştiri yaptıktan sonra; başarısızlığın genel değerlendirmesini istatistiksel verilerin ışığında irdeleyerek sonuçlarını kamu oyu ile paylaşacaklardır.

Kıssadan hisse;

Biat kültürüyle seçilip, ayni kültürle yönetmeye çalışan spor adamlarıyla bir yere varılamayacağının en çarpıcı belgesi gibi oldu Paris 2024 Olimpiyatları.

Şimdi Spor Bakanı Osman Aşkın Bak 'başarısız olduk' diyerek acaba istifa edebilir mi!?

Açıkçası ben bekliyorum!

 


A

Yazarın diğer yazıları

Yazarın Tüm Yazıları