Yalnızlaşan, ıssızlaşan kongrelerin düşündürdükleri...

2022.02.28 18:13 - Son Güncellenme: 2022.03.01 14:33
A

Eski kongrelerin bir havası, bir jargonu olurdu.

Bıraktım listelerinin kalitesini; salt adayların ismi bile paratoner gibi çekerdi delegeleri kendisine.

'X ağabey başkan oluyormuş yine.'...

'Karşısında da filanca kim. Yine kıran kırana bir seçim süreci izleyeceğiz'.

'X başkan' yıllarca rakipsiz aday olarak kongrelere katılıp, ortalığı silip süpürmüştü.

Tek şartı; başka bir adayın rakip olarak karşısına çıkmamasıydı.

Yıllarca bunu ön koşul olarak ileri sürmüş, patırtısız gürültüsüz seçilmişti.

'Tek adamlığı' daha o günlerde tattı Bursaspor.

Ne yalan söyleyeyim rekabetsiz geçse de tadı tuzu çok farklıydı o kongrelerin;

'Bay bilen' olarak kulübü yönetir, transferleri yapar, antrenörünü seçer, bazen soyunma odasına girip taktik bile verirdi!.

Hocaya iş bırakmayan(!) bu yönetim tarzıyla hocayı da kafasına göre kovduğunu çok görmüştük.

'Hadi canım sende' demek hakkınız olsa da; kulübün o yıllarda gerçeğiydi 'ben ne dersem, o olur' restleri.

Örnek mi?

1985-1986 sezonunda Malatyasporla Bursa'da oynuyoruz; takım aynen bugünkü gibi ateş hattında can alıp, can vermekte. Kadrosunda da kupa şampiyonluğunun bir gün sonrasında talihsiz bir sandal kazası sonucu Uluabat (Apolyont) gölünde boğularak ölen Macar forvet Tulipan bile var.

Malatyaspor'un başında ise rahmetli Özkan Sümer. Bursaspor'u da yine rahmetli Toma Kaloperoviç çalıştırmakta.

Rezil bir maç oynadı bizim takım o gün. Bırakın gol atmayı, kale önüne bile gidemiyoruz. Derken Malatya o günlerin uçuk kaçık forveti Oktay Çevik ile 2 golü üst üste bulup 2-0 öne geçiverdi.

Tribünler ayaklandı; 'X başkan istifa' sesleri dalga dalga stadın dört bir köşesine yayıldı.

Biter bitmez basın tribününden, protokole koşuşturduk medya olarak.

X başkanla konuşabilmek bir ayrıcalıktı o yıllarda; bizim gibi çömezleri adamdan saymaz, yanında hep mesleğimizin duayen isimleri, bir söyleyeceği varsa onlara konuşur, özel yemeklerinde de yine birlikte olurlardı!..

Haddimiz değildi yani özel masasında oturup hoş sohbet konuşabilmek.!

Merdivenlerden görünür görünmez, etrafındaki 'evet efendim en iyi siz bilirsiniz' diye el etek öpen yağdanlık kalabalığı nasıl ite kaka dağıtarak yanına sokulmuşum; bugün bile düşündüğümde cesaretime olan hayranlığım depreşiyor yeminle!.

'Sevgili 'X ağabey, taraftar yenilgiden sonra sizi istifaya davet etti. Bu konuda bir şeyler söylemek ister misiniz?

Hiç düşünmeden çabuk ve güzel konuşurdu x ağabey...

Çatılmış kaşlarıyla 'sen nereden çıktın' bağlamında yüzüme bir bakış atıp; yenilginin faturasını kestiği kişiyi şöyle tarif etti.

'Ne söyleyebilirim ki? Herhalde benim gitmemi düşünmüyordur taraftar. Bu yenilginin sorumlusu teknik direktör Toma Kaloperoviç'tir. Kovdum gitti!.'

Bu kadar basitti yani kafasına yatmayanı 'Kovdum gitti' demesi.

Yönetim kurulunu toplamaya bile gerek duymadan her şeye resen karar verirdi.

Kimseye danışmaz, sorgulamaz, sorgulatmazdı.

Orada işimiz bitince koşturduk soyunma odasının önünde basın toplantısına başlamış Kaloperoviç'in yanına.

Böyle durumlarda farkındalığını ortaya koyan bizim boşboğaz meslektaşın adamın lafını bölmesini hiç unutamıyorum.

'Hoca sen ne koşuyorsun be; başkan X ağabey biraz önce seni kovdu; haberin olsun!'

Türkçeyi iyi bildiği halde, sırf tercümanı para kazansın diye (!) yanında çanta gibi taşıyan Toma Kaloperoviç'in bu büyük itirafa fal taşı gibi açılmış gözleriyle verdiği tepki hala kulağımda ilk günkü gibi yankılanır durur.

' Yok ben kovulmak, ben Bursaspor'da görev yapmak. Yok sen doğru söylemek!...'

Nereden mi çıktı şimdi eski defterleri karıştırmak ?.

O günün bazen bir kişi yarışmış olsa bile kendine özgü kalabalık ve çok sesli seçimleriyle; bugünün ıssız ortamlarında gerçekleştirilenleri karşılaştırabilmek için...

Giderek yalnızlaşıp, yoksullaşan kulüpten; eski günlere öykünmek burnumuzun direğini sızlatsa da; değerini bilemediklerimize ettiğimiz haksızlık; sanki bugün intikamını alıyor camiadan.

Bursaspor'un pazar günü gerçekleştirilen olağanüstü kongresi tahmin ettiğim gibi başlayıp, bitti.

4 bin küsür kayıtlı delegesi olan bir kulübün 195 imza ile kongreye gitmesini aslında uzun düşünüp değerlendirmek gerekiyor.

Tıka basa dolu salonlardan ölüm sessizliğine dönüşmüş tribünlerinde Bursaspor'u tartışmak bu şehre de taraftarına da yakışmasa da; ağlanacak halimizin tek nedeni yine 'biziz, kendimiziz' ne yazık ki...

Yani;

'Ahde vefayı' an itibariyle bir semt adı bilmeye devam eden taraftar;

Hiç hak etmedikleri hakaretlerle yüzleşince bir daha dönmemek üzere çekip giden eski başkanlar;

Borcun karşılanamayacak boyutlara ulaşmasıyla kulübün ismini bile ağzına almaktan imtina eden sivil toplum kuruluşlarıyla iş dünyası;

Bir de bu büyük yalnızlığa aslında 'Bursaspor umurlarında bile olmadığı için' kayıtsız kalmanın en iyisi olacağını düşünen yerel ve ulusal medya çalışanları !...

Koskoca bir çınarı elbirliğiyle çürüttük velhasıl.

Kalkıp da 'kimse benim dahlim yoktur' diyemez.

Eserimiz ortada; tepe tepe kullanalım!...

Ateşten gömleği sırtına geçiren genç ve enerjik başkan Ömer Furkan Banaz'ın hevesini kırmak için dillendirmedim bütün bunları.

Nostalji yapacağım diye insanları kırmak bana göre bir iş değil. Orasının bile bir edebi, adabı olduğuna inananlardanım.

Başlangıçta da altını çizdiğim gibi; eski kongrelerin havası ve jargonu bir başkaydı gerçekten.

İlginin tezahürü, rekabetin yüksek sesle ve çoğulcu eleştirilerle dillendirildiği süreçlerdi o günler.

An itibariyle 'tek adamlığa öykünüyorsak'; bugünlere uzanan yanlışların muhatapları utanıp, ders çıkartmalıdır.

Rakipsiz seçime girmek demokratik bir zaaf kuşkusuz. Ne var ki öngörülenler gerçekleşmeyince bugünlere 'şükür' deme dışında aklınıza gelen farklı bir şey var mıdır hiç sanmıyorum.

O kadar davete, o kadar ısrara, o kadar ricaya karşın

kulübü eski jenerasyondan kimse sahiplenmek istemediyse; mutlaka bir yerlerde hatalar yapıldığı içindir.

O bakımdan gençliğiyle tecrübesizliğe aldırmadan yüreğini ortaya koyan Ömer Furkan Banaz'a hep birlikte sahiplenmek Bursasporluların ortak görevi olmalıdır.

Olabilenin en iyilerini seçtik, bundan sonra ve bir an önce bu makus talihimizi kırmaya bakalım.

Yok belediyeymiş, yok Alinur Aktaş'mış, yok kulüp siyasetin göbeğine itiliyormuş falan filan...

İttirmeseydiniz o zaman; elinizden tutan mı vardı?

Demek istediğim;

Alternatifsizlik içinde bir alternatif yaratarak kulübü sahiplenen bu insanlar yalnız bırakılmamalıdır.

Yok olup gitmeden, amatöre kadar düşmeden bir an önce hem de..

bu köşeden Ömer Furkan Banaz başkanlığındaki yeni yönetime başarılar diliyorum.

Yolları ve bahtları açık olsun.


A

Yazarın diğer yazıları

Yazarın Tüm Yazıları