Polonya bize en ağır hezimeti yaşatmıştı

2024.06.11 15:55 - Son Güncellenme: 2024.06.11 15:55
A

Adı üstünde özel maçlardı;

İtalya ile berabere kaldık, Polonya'ya son dakika içinde yediğimiz golle 1-0 yenildik.

İtalyan antrenör Vincenzo Montella'nın dokunuşları hoşuma gidiyor.

Sahanın her bölgesinde topa sahip olma dürtüsüyle oynatmak istediği futbolu çocuklarda çabuk benimsedi.

Belli ki bu detaya özel çalıştırılmışlar; Israrla deniyor ve vazgeçmiyorlar.

Oysa kısa bir süre öncesine kadar milli takım olarak topa doğru dürüst sahip olamaz, kaptırdığımız bu toplardan çok sayıda kontratak yerdik.

Şimdi bizimkiler oyuna hükmediyorlar.

Ayağa iyi pas yapıyoruz.

Özellikle rakip ceza alanı civarında...

Kapanan rakibi açabilmek için tek paslarla denemede bulunurken hiç geri adım atılmaması, milli takımın oyun mantalitesindeki değişiminin en belirgin göstergesi.

Dün akşam öyle bir an geldi ki; adeta Messi, Neymar, Suarezli efsane  Barcelona'yı izliyorum sandım.

Xavi, İnieasta, Busquets'in ortadan destekleriyle; 'tiki taka' yı bir resitale dönüştüren unutulmaz üçlü; bu pas trafiğinden bitap düşen rakiplerinin göbeğinden mutlaka bir boşluk açarak golü bulurlardı.

Dün akşam çok denesek, ısrar etsek, bire birlerde rakibi açık düşürsek de 'son vuruşlardaki' zamanlama zaafları olası bir galibiyetten etti millilerimizi.

Polonya denince burada bir virgül koyarak sizleri geçmişe götürmek istiyorum.

Nostalji yapalım mı birlikte?

Ben o sırada dünyadaydım; sizler için bir şey diyemem!

Polonya benim için futbolda 'felaket tellallığı' yaptıran bir ülkedir.

Aklıma hep 1968'deki özel maçta 8-0 yenildiğimiz o karşılaşma gelir.

Lise öğrencisiydim.

Kimseciklerde yok ki; bizim evde olsun! Türkiye'nin henüz televizyon ile tanışmadığı bir yıl yani.

Radyo başında dinlemiştim o utanç veren 90 dakikalık maçın öyküsünü.

Rahmetli Halit Kıvanç karşılaşmayı anlatırken sanki yerin dibine geçiyor gibiydi

'Daha fazla yemeyelim çocuklar' dedikçe Wlodzimierz Lubanski isimli forvetlerinin her şutunun gol olduğu bir karşılaşmaydı hiç unutamadım.

Dün uzun bir araştırmadan sonra o maçın kadrosuna ulaştım.

Milli Takımı dönemin Göztepe Teknik Direktörü Adnan Süvari çalıştırıyormuş.

Kalede Göztepeli Ali Artuner oynarken;

Defansta Beşiktaşlı Fehmi Sağınoğlu, Fenerbahçeli Şükrü Birand, Ercan Aktuna sahadaymış.

Sağ açıkta Ogün Altıparmak (Fenerbahçe / Hala hayatta. Tanrı uzun ömürler versin). Sol açıkta Beşiktaşlı arap Faruk Karadoğan, orta sahada  Galatasaraylı Ergun Acuner, Galatasaraylı Talat Özkarslı (aslında stoper/ haf / oynardı), Galatasaraylı Ayhan Elmaştaşoğlu, Beşiktaşlı Sanlı Sarıalioğlu, forvette de Göztepeli Fevzi Zemzem milli formayı giymişler.

Kıvanç büyüğümüz 'Lubanski' dedikçe goller de peş peşe gelmişti o maçta.

Ben ve benim gibi dinleme şansı bulan sporseverler radyonun, Halit Kıvanç mikrofon başında morarmıştı.

Şunun için bu maçtan alıntı yaptım,

O günden bu güne köprünün altından çok sular aktı, eskisi gibi /Avusturya hezimeti dışında/ Türkiye'ye kimsecikler '3 - 5 attık' diye övünemiyor.

Dün gece bir son dakika golüyle yenildiğimiz Polonya; bu skora 'düğün, bayram varmış' gibi sevindi.

Avrupa Şampiyonası öncesi iyi göründük İtalya ve Polonya'ya karşı.

Özel maç trafiği içinde çok değişiklikler oldu, farklı sistemler denendi.

Avrupa Şampiyonası başlayınca standart on birimizle kendi kimliğimize bürünerek iyi oyunlar çıkartacağımızı düşünüyorum.

Bu kadar güzellikler içinde sadece Montella'nın geriden oyun kurarken; en tehlikeli bölge kabul edilen ceza alanımızın içinden pas yaparak çıkılmasında ısrarcı olmaya devam etmesine anlam veremedim.

Bir futbolcu ve futbol takımı için en riski bölge kale sahasının içidir. 

Baskı karşısında topu kaptırır ya da bir pasta zamanlama hatası yaparsan golü yersin, geri dönüşü de zor olur.

Çok takıldım Rus ruletinden bir farkı olmayan bu çılgın restleşmeye.

Ya karşıdakine kaptırıverirsek, ya bir topu kontrol edemezsek?

Golü yersek ve o golle de yenilirsek;

Telafisi de olmazsa?

Montella bizim gibi üzülmez mi acaba?


A

Yazarın diğer yazıları

Yazarın Tüm Yazıları