'Pele'yi göreceğim' diye okulu asmıştım...

2022.12.30 17:53 - Son Güncellenme: 2022.12.30 17:53
A

Pele'nin ölüm haberini; Anadolu Efes'in Maccabi Playtica Tel Aviv ile oynadığı Euroleauge maçı sırasında öğrendim.

Anında maça konsantrasyonum sıfırlandı.

Benden sinerji Efesli oyunculara da geçmiş olacak ki; son çeyrekte adeta elleri ayaklarına dolandı takımın. Akıllara seza top kayıpları yapıp, tam  8 dakika hiç sayı atamadılar.

Üçlükler girmedi, savunma felaketti, ribauntlarda hiç ama hiç yoktular.

Kısacası fark atabilecekleri maçı; son 10 dakikaya sığdırdıkları performanslarıyla  ezilerek, üzerek kaybettiler.

Şöyle bir araştırılırsa; belki de kulüp olarak tarihinin en kötü çeyreği oynanmış olabilir!

Boyacı çırağı Pele; gerçek adıyla Edson Arantes do Nascimendo; Armando Diego Maradona ile birlikte 'FİFA Yüzyılın Oyuncusu' ödülüne layık bulunmuştu.

3 farklı dünya kupasında şampiyonluk kupası kaldıran tek futbolcu olan Pele (1958, 1962, 1970) ayni zamanda futbol tarihinin en çok gol kralı olan futbolcusu olarak tarihe ismini yazdırdı.

29 Aralık gecesi uzun süredir boğuştuğu kolon kanserine yenik düşen efsane ismin benim özelimde de ayrı bir yeri var.

Onu dünya gözüyle canlı olarak izleyebilmek için bir günlüğüne okulu asmıştım; hiç unutmuyorum.

1972'nin Mayıs ayı

Bursa Erkek Lisesi edebiyat bölümü son sınıfında öğrencisiyim.

Önce lise bitirme; hemen ardından üniversite sınavına gireceğimiz en yoğun günler.

Başımızı kaşıyacak zamanımız yok, benzetme yerindeyse inekliyorum sabahlara kadar.

Hiç devamsızlık yapmamışız, derslerim gayet iyi;

Ama serde futbola olan tutkum olunca, hele bir de Pele gibi dünya yıldızı İstanbul'a geliyorsa kim tutar Engin'i!

Haftanın başında bitim kanlanmaya başladı, 'bu maça nasıl gidebilirim ?' diye.

Önce babamı ikna etmem lazım, sonra da o günün harçlığına ekstra takviye almam!

İki haftalığı peşin koparabilirsem; sorun yok; yoksa Pele'yi canlı izlemek hayal.

'Ne olursun baba; bir daha nerede görürüm ben Pele'yi ?'

Surat bir karış, hiç taviz vermiyor.

' Okul ne olacak, üstelik derslerini asacaksın olmaz.'

Yanıt anında; 'merak etme çok çalışarak telafi ederim, o gün derse girmeyince kaçıracağım bir konu da yok, karneye kırık gelir, ikmale kalırsam o zaman ne istersen söyle!'

Dayanamayan rahmetli annemin; 'Alt tarafı bir gün yahu; bak söz de verdi. Zaten çalışıyor. Bırak gitsin Sezai' diye çıkışıncaya kadar 'nuh demiş peygamber dememişti' babam.

Ana yüreği, en katı duyguları bile eritmeye bedel

Yıkaya, yağlaya rahmetliyi razı etmeyi başardı sonunda.

'Tamam git bakalım' sözünü alıp, elime harçlığımı da zamlı sayınca dünyalar benim oldu; öyle bir sarılmışım mi boynuna babamın; kesin romantik bir filme senaryo yazılırdı o teşekkür sahnesinden.

Maç çarşamba; sabanın köründe kalkacaksın, eski garajdan Yalova Seyahat'a binip, 06.15 vapuruna yetişmek lazım.

Yoksa Pele'yi rüyanda görürsün.

Hiç uyumadım o gece; zaten babam saati kurmuş 03.00'de beni kaldırdı.

Garaja uçarcasına gitmiştim Yeşil'deki evimizden.

Vapura bindiğimde ayaklarım titriyordu heyecandan.

İstanbul'un kalabalığı henüz sokakları doldurmadan Galata köprüsüne yanaştı bizim yandan çarklı.

Sonra ver elini yürüyerek Galata'dan Dolmabahçe'ye.

Maç saat 20.00'de, ben 12 olmadan stadın önündeyim.

Sözde erken geldik(!) ama; millet bizden daha uyanık, Mithatpaşa'nın deniz tarafındaki kale arkasının turnikeleri o saatte ana baba günü, bir kuyruk ki anlatılmaz.

Attım kendimi kalabalığın arasına, elimde gazete; kapılar açılana kadar sayfaları bitti, küçük ilanlarını ezberledim.

20.00'deki maç için tam 18.00'de açtılar kapıları.

Açtılar da arkadan öyle bastırıyorlar ki arkadan; sıkışıp kaldım turnikelerle, kalabalığın arasında.

Kemiklerimin acıdığını, nefesimin daraldığını hissetim.

Kısacası 'ölüyorum' sandım, Pele için değer miydi bu eziyet; 'öbür dünyadan haber vermeye' az kalmıştı.

Sonra yeminle; o kalabalıkla birlikte önümdeki mahşeri kalabalık hep birlikte ayaklarımız yerden kesilmiş bir halde adeta uçarak kapının önüne geliverdik.

Biletini de hemen turnikenin bitimindeki gişeden alıyorsun, içerideki görevli kafayı yemek üzere, öyle bir bunalmış ki; paramı verdim, bileti alamadım 'geç, geç' deyince  içeri attım kendimi.

Ve nihayet Mithatpaşa'nın iki kuleli deniz tarafındaki tribünlerindeyim.

Ölsem bile gam yemem artık;  üç dört saat sonra Pele'li Santos'u göreceğiz!

Dün googleden baktım, o yıllarda koltuklama sistemi olmadığı için; maçı beton tribünlerin üstüne oturarak tam 43.275 biletli seyirci izlemiş.

Işıklar yandı, sanırsınız kandil; aydınlatma tam bir rezalet(!)

Saat 20.00'de başladı maç; tanımayan bile 'Pele' diye bağırıyor, sanırsınız ki gelip de ona el sallayacak (!)

Pele'ye odaklanarak izledim maçı; 'nasıl çalım attı, nasıl pas verdi' hafızama kaydediyorum.

Özel de olsa onu izlemek; bir futbolsever için dünyanın en mutlu anlarından birisi olmalı kuşkusuz.

Benim mutluluğumun tarifini ise kelimelerle anlatamam.

Pele'nin ismine yakışır gibi oynamıştı Fenerbahçe'ye karşı futbolun efsanesi, bir de güzel gol attı.

Maçı Santos 6-1 kazanırken; Fenerbahçe'nin golünü; bir dönem Bursaspor'da da formla giyen Canan Açıkgöz kaydetmişti.

O yorgunluğa, o çileye değmişti Santoslu Pele'yi izlemek; ben sabah namazları okunurken evin kapısından içeri giriyordum.

Çarşamba çoktan perşembeye evrilmişti yani.

Okula uykulu gözlerle zar zor gidebildim.

Bedeni sınıfta, aklı Pele'de ezik bir ruh haliyle dersleri dinlemeye çalıştım.

Neden sonra o bir günlük devamsızlığın hesabı sorulunca; mazeretim 'Pele' oldu idareye;

Şaşkın şaşkın yüzüme bakarak 'böyle okul asmaya can kurban' demişti beden eğitimi öğretmenim Avni Çakır hocam nurlar içinde yatsın.

Spor camiasından bir güne iki değerli kaybın sığması çok rastlanılan bir durum değil.

Dün gece daha Pele'ye üzülemeden; bu ülkenin en iyi voleybolcularından birisi olan Dünya Baltacıoğlu'nun zamansız kaybını duymak beni adeta şoke etti.

Bu ülkede spor medyası için 'futbol her şey demek' olduğu için Dünya Baltacıoğlu'na kibrit kutusu kadar bir yeri layık görmüş gazetelerin editörleriyle sorumluları.

Ne demeli alayına bravo.

Dünya 'dünya' gibi smaçördü.

Lastik adam Semih Oktay'ın  gölgesini hissederdiniz üzerinde.

Dikey sıçradığında file göbeğinde kalır, bloklar düştükten sonra smacını çakardı.

Yıllarca formasını giydiği Eczacıbaşı ile kazanmadığı kupa kalmadı Dünya'nın.

Milli takımda da performansını zirveye taşıdı.

Espritüeldi, gırgır, şamata bir insandı.

Maçlara fötr şapkası ile gelip,ortalığı kırar geçirirdi.

Plaj voleybolunun Türkiye'de yaygınlaşmasında çok önemli katkısı olan Baltacıoğlu, bir süredir özel bir kanalda voleybol yorumculuğu yapıyordu.

Geçirdiği kalp krizine yenik düşerek aramızdan ayrıldı.

Metin Görgün'ün hemen ardından Dünya Baltacıoğlu'nu kaybetmek çok acı oldu voleybolumuz için.

Mekanı cennet, ruhu şad olsun.


A

Yazarın diğer yazıları

Yazarın Tüm Yazıları