Pasımı attım, dönüşünü bekliyorum...

2022.06.08 18:13 - Son Güncellenme: 2022.06.08 19:03
A

'Spor yazmamış olsaydım neyle uğraşırdım acaba?'

Bir kere yine kesin gazeteci olarak kalırdım; en başta bunu söyleyeyim.

Ekonomi tahsil et, sonra kendi işini yapacağına spora bulaş;

'Olacak şey değil' mi diyorsunuz?.

Halimden memnunum çok şükür; ekmeğimiz burasıymış.

Kendimi övmek gibi olmasın ama; ilgi alanım, yani portföyüm hayli geniştir.

Sinema, tiyatro, müzik, kültür, sanat, coğrafya, tarih.

Bir tek siyaset istisna...

İyi ki uzak kalmışım.

Sivri dilli, keskin kalem olmanın nelere mal olduğunu her gün yaşayarak öğrenmiyor muyuz?.

Kendime zarar vermemin ötesinde çalıştığım kurumlara yazık olurdu!..

'Uslu çocuk rolü' üzerimize yapışmışken; ne gereği var imaj değiştirmeye.

Üç beş satır eleştiri için 70'li yaşlarda karakollara girip ifade ver işin yoksa;

Çocuklarla, hanımın yüzlerine bakarken sürekli bir mahcubiyet hissi; 'ne yaptım ben öyle' öz eleştirisi de cabası...

Bir kere damgalandıktan sonra eski günlere dönmek de öyle kolay olmazdı.

O zaman siyaseti geçiniz;

Piyasada istemediğin kadar kalemşör gereğini yerine getirirken; bir ben mi kusur kaldım iktidarla muhalefete balıklama dalmaya?

Gelelim sadede;

Henüz Aysın'la oturup konuşmadım ama; olur ya 'sporun dışında da bir şeyler karalamak istersen özgürsün' diyecek olursa hiç geri çevirmem.

Tarih üzerinden Atatürk'ü, (pandemi döneminde evde çalıştığımız günlerde ulu önder üzerine yazılmış yaklaşık 15 kitabı bitirip, notlar çıkartmıştım. Bir Yılmaz Özdil kadar olamasam da; Ata'mız üzerine benim de söyleyecek bir kaç kelimem mutlaka olacaktır)

Coğrafya üzerinden farklı detayları,

Özellikle dünya coğrafyasından...

BM'ye üye 193 ülkenin başkentini ezbere sayabilen birisi olarak; yazı arasında öyle sorularla çıkardım ki okurun karşısına, o dakikada kafayı kaldırıp atlas karıştırmaya başlarlardı!.

O zaman bir tanesini patlatayım...

'Aşağıdaki hangi ülkenin sadece tek ülke ile sınırı vardır?'

Bir diğeri;

'Eski adı Yukarı Volta olan ülke hangisidir?'

Hadi bakalım; atlasa baş vurmadan, google'a girmeden yanıtlayın da göreyim sizi..

Sinema; kesin film eleştirisi yapacak kadar donanımlı olduğuma inanıyorum.

Özellikle ben yaştaki kuşağın izlediği fimler.

Kazablanka (Clark Gable, İngrıd Bergman); Batı Yakasının Hikayesi (West Side Story), korku sinemasının duayeni Alfred Hitccooh filmleri (Rebecca, Kuşlar, Sapık, Şüphe, Çok şey bilen adam), Tiffany'de kahvaltı (Audrey Hepburn'un yıldızlaştığı film), Kwai Köprüsü (Yönetmen David Lean'ın soluk kesen filminde William Holden ile Alec Guinness performanslarıyla izleyeni büyülemişlerdi).

Biraz daha yenileri diyecek olursam; örneğin Guguk Kuşu, (Jack Nicholson'un döktürdüğü bir baş yapıt. Sinema tarihinin en uzun süreli vizyonda kalan filmidir ayni zamanda. Sadece İsveç'te 3 yıl gösterimde kaldığını okumuştum)

Bir Vietnam klasiği usta yönetmen Francis Ford Coppola yapımı 'Apocalypse Now/ Türkçe adıyla Kıyamet)

Ünlü İtalyan yönetmen Sergio Leone'nin spagetti westernleri.

'İyi, kötü, çirkin 'The good, the bad and the ugly', Birkaç dolar için 'For a Few Dollars more),

Şimdi bu filmleri yazınca ölümsüz performanslarıyla onları izlenir kılan Clint Eastwood, Lee Van Cleff, Eli Wallace'i nasıl hatırlamazsınız ki?

Hepsinin atası da John Wayne idi; ilk okul sıralarında izlemiştim kovboy filmlerini.

Biraz daha uzatırsam kısa bir öykü çıkartırım bu köşeden, o zaman keselim.

70'li yıllarda üniversitede okurken; siyah beyaz tv'nin yeni yeni evlerimize girdiği günlerde transistörlü radyolarımızdan TRT'nin hafta sonunda banttan yayınlanan dinleyici istekleri programlarına posta kartları üzerinden şarkı isteklerinde bulunurduk.

Program yapımcıları Bülent Özveren, Bülent Gül, Güneş General Feyzioğlu, Nejat Çetinok, Erol Tokay, Sebla Özveren, Hulusi Özüduru, Altan Varol, Başak Doğru, İzzet Öz'le şu an hatırlayamadıklarım önce ismimizi, sonra istediğimiz şarkıyı anons ederlerdi.

'Bursa'dan Engin Aksöz, Mehmet -Makbule Özman'la Zeki Tüyen için Shocking Blue söylüyor 'Venus.'

(Bizim dönemin istekçilerinden benim gibi iki de gazeteci vardı. İsmail Akgül, Binay Kazan.)

O dakikada bizde bir keyif, bir keyif sormayın, koltuklarımız kabararak dinlerdik.

Sanki çok önemliydi ismimizin geçmesi radyoda, ama ne yaparsınız ki o yılların sosyalleşmesiydi radyoların istek programları.

Şimdi benim gibi o istekçilerin çoğu 60-70 yaş aralığındalar. Sosyal medya üzerinden örgütlendikleri '70'li yılların radyo istekçileri' isimli siteden iletişimlerini sürdürmeye devam ediyorlar.

Bizim kuşağın müziğiyle, grupları bugünkünden çok daha farklı, çok daha güzeldi bana sorarsanız.

Hard rock, heavy metal, pop müzik tercihlerimiz arasındaydı.

Tom Jones, Engelbert Humberdick, Frank Sinatra, Mary Hopkins, İke and Tina Turner, Charles Aznavour, Enrico Macias, Oscar Harris, Mungo Jerry gençlik yıllarımızın idolleri arasındaydı.

Ya gruplar?

Pink Floyd, Deep Purple, Led Zeppelin, Scokhing Bue, Black Sabbath, Europe; Quenn, Zager and Evans,;

Bayılırdık, tapardık bunlara...

Hele hele Queen'in solisti Farsi kökenli Freddie Mercury çıldırtırdı bizim kuşağı 'I want to break' demeye başladığında.

Pink Floyd'un rock müziğin klasikleri adına giren parçası 'The wall /- Another Brick İn the Wall/' şarkısını dinlemeye doyamazdık.

Çocuk korosu ile birlikte sahnedeki briket duvar ışık gösterileri içinde yıkılmaya başladığında;

David Gilmour'un gitar solosu başlardı ki; kendimizden geçer, hiç bitmesin isterdik.

Hepsi birer idol, ikon, efsane, ne derseniz deyin öyleydi bu isimlerin.

Kendileri de, grupları da yaptıkları müzikte.

Otur önce dinle, sonra satırlara dök;

Dinleyecek olurlarsa Z kuşağı bile safını değiştirir onlar için...

Belki bir gün fırsatını buluruz onları sizlere anlatmaya.

Yazıma 'spor yazmamış olsaydım neyle uğraşırdım acaba' diye başladım ya;

Sinema, tarih, coğrafya, ama en çok da benim kuşağın müziğini yazmak isterdim tercihime hürmet edilirse.

Durup dururken bunları bana yazdıran da;

Geride kalan hafta içinde İstanbul'a gelerek Wolkwagen Arena'da verdiği unutulmaz konserde Pink Floyd'un davullarına büyüsünü katan efsane bateristi Nick Mason'un kendi ismini taşıyan grubu 'Nick Masons Saucerful of secrets' grubuyla verdiği konseri kaçırmamdı kuşkusuz.

Kaç para olursa olsun gidilirdi baba davulcu Mason'la grubuna.

Kim bilir ne sololar çekmiştir çocuğu gibi özdeşleştiği o davuluyla.

Nasıl kendinden geçirtmiştir Z kuşağı o salon atmosferinde tahmin bile edemiyorum.

Ve nasıl haberim olmadı böyle bir organizasyona icabet edememek kendi kendime kızdım.

Sporun dışında da;

Yazarım, yazarız, belki bir gün okursunuz.

sözün özü;

Pasımı attım, dönüşünü bekliyorum..


A

Yazarın diğer yazıları

Yazarın Tüm Yazıları