İki şahane golle berabere bitebilecek maçı 3 golle kazandık!

2024.06.18 23:07 - Son Güncellenme: 2024.06.18 23:13
A

Başlığıma takılmış olabilirsiniz; 'ne demek istedin ?' diye;

2-1 önde iken uzatmaların sonlarında Gürcistan birisi direkten dönen, diğeri Samet'in çizgiden çıkardığı iki net fırsattan birini gole dönüştürebilse maç 2-2 bitecekti.

Şükürler olsun senaryo gerçekleşmedi.

Birincisi futbol şansı bizden yanaydı; İkincisi Allah eski adıyla Vestfalen Stadı'nın 'sarı duvarı'nı Türk bayraklarıyla kırmızı beyaza dönüştüren gurbetçilerimizin yüzü suyu hürmetine yardımcımız oldu;

Kalecileri uzun boyuyla kalemize kadar gelip ' top bakarsınız kaza ile kafama filan çarpar da gol olur!' diye yerini yurdunu terk edince 'beraberliğe bile şükredeceğimiz o son saniyede; Kerem Aktürkoğlu yaklaşık 50 metrelik bir depardan sonra boş kaleye topu göndererek makus talihimizi değiştiriverdi;

Çok hikayesi olan, sayfalar dolusu eleştirisi yapılmaya müsait  bir maç izledik bu akşam Dortmund'da.

Ortalığın sıcaktan kavrulduğu bir iklim sürecinde gökten boşalırcasına yağan sağanağıyla;

Kapı komşu iki ülkeye 'ayıp, ayıp' dedirtecek türden tribün olaylarıyla;

Belki de bittiğinde 'şampiyonanın en güzelleri' olarak tarihe not düşecek iki süper golüyle;

En az bizim kadar galibiyeti hak etmiş Gürcistan'ın ders niteliğindeki geçiş hücumlarıyla;

Maçın İtalyan teknik direktör Vincenzo Montella'nın doğum gününe denk gelmesiyle;

Belleğimize öyle bir kazındı ki bu maç; yerinden ve ekrandan izleyen futbol sever ömrü billah kolay kolay unutamaz.

Şimdi;

Teknik, taktik tarafının inceliklerini ekranda saatlerce ballandıra ballandıra anlatmaya odaklanmış (!) işin uzmanlarına bırakarak, her kesimden insanın anlayabileceği bir dille ve anekdotlarla karşılaşmayı özetlemeye çalışacağım.

Sürç-i lisan edersek af ola.

Önce rakip;

Play-off'larda Yunanistan'ı eleyerek şampiyonada oynamaya hak kazanan Gürcistan bugüne kadar izlediğimiz çoğu takımdan kat kat daha iyi çıktı.

Bir kere müthiş disiplinli oynadılar;

Saha içi yardımlaşmasını en üst düzeyde ve çok iyi yaptılar;

Fransız hocaları Willy Sagnol  ülkenin basketbol efsanesi Virtus Segafredo Bolognalı Tornike Shengelia'dan özel oturumlarla dersler almış mıdır(!) bilemem de; futbolcuları geçiş hücumlarında öylesine başarılı bir performans sergiledi ki; bir ara kendimi basketbol maçı izliyor gibi sandım!

Kendi ceza alanlarının önünde neredeyse 10 adamla gömülü alan savunması yapmaları da (!) basketboldan kopya çektikleri yönündeki kuşkularımı kuvvetlendirdi.

Bu katı savunma karşısında ayağa iyi pas yapsak da, kendimize şut mesafesi yaratamadık.

Sürekli ikiye birler üzerinden pozisyon bulmaya çalışmanın zorluğu, sıra son vuruşları yapmaya geldiğinde çocukları elden ayaktan düşürdü.

Elemelerden gelen Gürcistan maçın içinde; şampiyonaya direkt katılan Türkiye'den daha net pozisyonlar yakaladı.

İki şutları direkten dönerken; iki net pozisyonda da çerçeveyi tutturamadılar.

Fransa'da Metz'de forma giyen 22 numaralı Mikautadze ile İngiliz Championship takımlarından Watford'da oynayan 6 numaralı Chakvetadze şahane futbolcular.

Zaten takımın neredeyse tamamı İran başta olmak üzere Avrupa'nın değişik ülkelerinde forma giyiyorlar.

Yıllar önce Erman Toroğlu aktif hakemlik yaparken Türk kulüplerine 'gidin Gürcistan'dan futbolcu alın. Çok iyi oyuncular var. Özellikle ikiz kardeşler Şota ve Arçil Arveladze büyüklerde bile göbeğini kaşıya kaşıya oynar' diye tavsiyede bulunsa da; Trabzonspor'un dışında kimsenin umurunda olmamıştı.

Şota Trabzonspor'a gelince yıldız gibi parladı, futbolu bırakınca bir çok kulüpte antrenör olarak çalıştı; ikizi Arçil ise Gürcistan Federasyonunda görev yapıyor.

Şimdilerde Gürcistan futbolunun MHK'sinin başında bizim Cüneyt Çakır var.

Kim bilir kıyıda köşede kalmış daha ne oyuncular vardır Gürcistan'da.

Sorsalar seve seve yardım eder;

Emekliliği gelmiş kazmalara paraları yatıracağınıza, gidin komşunun tarlasına. Neler vardır araştırmadan bilemezsiniz ki.

Bursaspor'umuzun da aklının bir köşesinde, ajandasında olmalı Gürcistan.

Üç yıl sonra bakarsınız işimize yarar...

 İki şahane gol attık; bu gollerle de kazandık.

Unutulmayacak güzellikte iki güzel vuruşla geldi goller.

Mert Müldür gelişine; Arda Güler içeri kat ettikten sonra sol ayak içiyle doksandan örümcekleri temizledi.

Rejinin defalarca gösterdiği kadar olağanüstüydü.

Arda hem tarih yazdı, hem de Cristiano Ronaldo'yu geride bıraktı.

Geçiş hücumunu bir türlü beceremedik maçın içinde;

Ama biz geçiş hücumlarından çok sayıda pozisyon verdik rakibe.

Gürcistan sırf buna çalışmış. Topu kapar kapmaz 10 kişiyle Fast Break'a koştular.

Bu dersi bir kaç kez daha ve uygulayana kadar tekrarlamamız gerekecek.

Önümüzde Çekya ve Portekiz maçlarında lazım olabilir.

Ayağa iyi pas yapıyoruz; Barcelona gibi 'tiki taka paslarla' oynamak apoletimiz oldu.

Gürcistan çok iyi kapanınca tempo yapamadık.

Neden istenildiği kadar tempolu oynayamadığımızın yanıtını Montella verecektir mutlaka.

Arda Güler çok özel bir oyuncu.

10 numara/ forvet arkası/ en verimli olduğu bölge olsa da; maça Real Madrid'de olduğu gibi sağ açık başlayıp, sırayla dönerek bütün pozisyonları oynamaya çalıştı.

O enfes gol vuruşuna kadar da hiç etkili olamamıştı.

O gol hem onu, hem de milli takımı kurtardı.

'İlk kim çıkar' diye bana soracak olsalar dı Arda Güler'i en başa yazardım.

Dedim ya çok özel oyuncu demek, çok kritik dakikalarda maçın kaderini değiştirebilen krampon demektir.

Bir vurdu, pir vurdu. 85 milyon tek yürek oldu.

Öyle kolay 'Arda Güler' olunmuyor.

Allah nazarlardan saklasın; Ferdi Kadıoğlu'nda körük gibi ciğer var;

O kadar koştu, hiç yorulmadı.

Bu kadar depar atıp ta, ayakta kalabilen oyuncu Avrupa'da bile az sayıda.

Çok yönlülüğü en önemli artısı.

Sahanın neresine koyarsanız koyun maksimumunu vererek oynuyor.

Transfer borsasında önü açık; Avrupa'da hangi takıma giderse gitsin kesin oynar.

Fenerbahçe'nin bonservisine iyi para verirlerse kadrosunda tutabileceğini sanmıyorum.

Buraya kadar okudunuz beni; sizlere göre neyi eksik bıraktım, ya da eksik kalan bir şey gözünüze çarptı mı?

Bilerek en sona sakladım;

Türkiye önceki maçlarını olduğu gibi bu maçını da FORVETSİZ oynadı.

Belki de şampiyonanın çakılı ve literatürdeki gibi statik forveti olmayan tek ülkesiyiz.

Barış Alper Yılmaz forveti olmayan Türkiye'nin elindeki santrforu!

Kulübede alternatifi de yolun sonuna yaklaşmış Cenk Tosun.

Barış Alper Yılmaz ileride diğerleri gibi sabit oynayamayınca sağa, sola, ortaya koşmak zorunda kaldı.

Boşu boşuna kendini yorarak performansını eksiledi...

Bu ayıp Montella'nın değil, koskoca ülkeden santrfor karakterli oyuncu çıkartamayan Türk futbolunundur ta kendisidir.

Nokta...


A

Yazarın diğer yazıları

Yazarın Tüm Yazıları