Filenin efeleri tarihe geçti

2022.09.01 15:54 - Son Güncellenme: 2022.09.01 15:55
A

Slovenya ile Polonya'nın ortaklaşa düzenlediği Dünya Voleybol Şampiyonası'nda A Milli Erkek Takımımız tarihi bir başarıya imza atarak son 16 turuna yükseldi.

Dünyanın en iyi 16 takımı arasına kalmak; belki öyle fazla abartılacak bir başarı olarak kabullenilmek istenmese de millilerimizin bu derece için tam 24 yıl beklediğinin altını çizelim.

Çok uzun sayılacak bir zaman dilimi bu süreç.

Bu süreçte dünya voleybolunun devlerini hep gerilerden takip etmişiz.

Sonra da yılların acısını çıkartırcasına grup aşamasından geçmişiz. 

E grubunda Çin ve Kanada'yı 3-0 yenip, İtalya'ya 3-0 boyun eğmişiz.

Üç rakip de hem seviye hem de kalite olarak bizim çocuklardan daha iyi durumda.

Maçların hepsini izledim; Çin ve Kanada'yı çok rahat geçtik, İtalya'yı gözümüzde büyütmesek; en azından set ya da setler alınırdı.

Evet bir voleybol ekolu çizmenin çocukları; uzun ve fizikli oyuncuları olsa da bir Polonya, ABD, Brezilya, Slovenya, Sırbistan değil;

Öyle 'ahım, şahım' diyebileceğim; 'spekt aküler' tarzda birileri de göremedim kadrolarında.

Bana sorarsanız kafamızda kaybettik bu maçı; 'nasılsa yenemeyiz' diyerek oynadık. Kazanabilecek gücümüz vardı da; kendimizi buna inandıramadık.

Yeri gelmişken altını çizmek istediğim bir detaydan söz etmek istiyorum;

Bayan voleybolunun popülaritesi, uzunca yıllar erkeklerin ön plana çıkmasında önemli bir psikolojik faktör oluşturdu.

Örneğin medyada gündemin baş sıralarından hiç aşağıya inmedi sezonlar boyunca.

Sürekli Ebrar Karakurt, Zehra Yıldız, Cansu Özbay, Hande Baladın tartışıldı!

Erkek arkadaşlarından, giyim kuşamlarına, nerede tatile gittiklerinden, ne yiyip, içtiklerine kadar.

Bütün bunların hepsi bazen kişisel performanslarının önüne bile geçti, parkenin içini unuttuk!

Öz eleştiri yapacak olursak; medya bağlamında süreç rutin çalıştı, o çok bilinen öz deyişte olduğu 'bayanların fendi, yıllar yılı erkekleri yendi!

Efelerin, sultanların gerisinde ve perde arkasında beklemeleri öyle kolay kabul edilecek bir şey olmasa gerek!

Dünya Şampiyonası'nda son 16 turuna kalmayı ben biraz farklı olarak böyle yorumlamak istedim.

Hande Baladın, Ebrar Karakurt, Cansu Özbay, Meryem Boz, Eda Erdem Dündar kadar; Faik Samed Güneş'in, Arslan Ekşi'nin, Burutay Subaşı'nın, Bedirhan Bülbül'ün, Burak Güngör'ün; artık bir dünya starı olduğunu Slovenya'da bağıra bağıra kanıtlayan Bosna asıllı Adis Lagumdzija'nın da medya olarak ön plana çıkartılıp, gündeme getirilmesinin zamanının geldiğini savunuyorum.

Bayanlara seyirci bazında gösterilen ilgi ve teveccühü erkek voleybolcularımız da sonuna kadar hak ediyorlar.

Özetle son Dünya Şampiyonası'ndaki silkiniş; erkek voleybolunda bir milat olarak kabul edilmelidir.

Yanı sıra son 16'ya kalınınca; gelecek yıl yapılacak olimpiyat elemelerine de katılmayla hak kazandık.

Çifte mutluluktur bu.

Bu mutluğunun ABD ile oynayacağımız son 16 maçı bittiğinde ikiye katlanmasını bekliyoruz.

Kazanılmış başarıları ucundan kenarından da olsa eleştirme gibi hazımsız bir ruh yapımız var.

Çekemiyoruz, bir yerlerimize batıyor!..

Kanada maçı oynanıp bittikten sonra TRT ekranlarına konuşan antrenör Nedim Özbay'ın yaptığı açıklamalar çok düşündürücüydü.

Paylaşmak isterim.

'Bu anları yaşamak için kalkınma planlarını yıllardır yapıyorum. İdealist bir antrenörüm. Yıllarını voleybola harcamış bir insanım. Bu spora 50 yıldır hizmet ediyorum. Biz buraya çıktığımız için bazıları üzülmüştür! Çocukların haklarını teslim etmek lazım. Üç smaçörle geldik buraya, dördüncü smaçörümüz yoktu. Yedi oyuncumuz ise sakat. Bu durumları kimse düşünmüyor. Burutay, Burak ve Arslan ikişer kişilik oynadılar. Bedirhan'ı ve Samet'i ayrı yerlere koyuyorum. Müthiş bir oyun, müthiş bir galibiyet. 24 yıl aradan sonra ilk defa Dünya Şampiyonası'ndayız. İlk defa üst tura çıkıyoruz. İlk defa ilk 16'de yer alarak olimpiyat elemesi oynamaya gidiyoruz ama derdimizi kimseye anlatamıyoruz. 'Nedim Hoca şöyle, Nedim Hoca böyle!'. Hayatını veriyor voleybola Nedim Hoca. Ailesi, çocukları, sosyal hayatı kalmadı. Hiç olmadı bu çocukların hakkını verin. Çok mutluyum, aynı zamanda da çok doluyum. Oyuncularımı kutluyorum.'

 Doğru mu;

Kesinlikle; her cümlesinin altına imzamı atarım.

Nedim Özbay'ı sezon bitince en önce yıllarını verdiği kulübü Galatasaray kapının önüne koymuştu. Allahtan federasyon kendisine sahip çıktı da bugünleri görebildik.

Altın Lig'de üst üste iki kez yenilgisiz şampiyon olan, üçüncüsünde final oynatan bir milli takımın antrenörü kendi liginin kulübünde nasıl başarısız kabul edilir, doğrusu insanın aklı almıyor.

Voleybolcular sezon biter bitmez hiç tatil yapmadan neredeyse 4 aydır maçtan maça koşuyorlar.

Altın Lig, Akdeniz Oyunları, Dünya Şampiyonası elemeleri, şimdi de Dünya Şampiyonası finalleri.

Ailelerinden, eşlerinden, çocuklarından, en yakınlarından uzakta otel odalarında kalarak milli takımın başarısı için ter döküyor, smaç vuruyorlar.

Bu emeğe eleştirecek yerde saygı gösterilmelidir.


A

Yazarın diğer yazıları

Yazarın Tüm Yazıları