Ecevit'le Demirel'i dinlemiş kadar oldum!

2024.10.30 17:08 - Son Güncellenme: 2024.10.30 17:08
A

Siyaseti severim;

Kendimi bildim bileli seçimlerde 'birisine oy versem de' normal yaşamımda o birisine üye filan değilim.

Bir keresinde bir yere sanırım 1981 sonrasıydı metazori üye yaptılar.

Sonra seçim zamanı geldi, 'sandık kurulunda görevlisin, gideceksin' dediler.

'Ben gidemem' dedim, öyle de yaptım.

Seçim bitti, görevimi yerine getirmediğim için beni o partiden kovdular!

Kovuluş o kovuluş...

Bir çok yerden o kadar teklif geldi, kabul etmedim.

O günden, bugüne bir yere bir daha 'kayıt, kuyut, delege' falan asla.

Sadece gönlümün çektiğinin gönüllü üyesiyim.

Seçimden seçime sandığa giderek aidiyet bağımın olduğuna inandığım partiye oy veririm o kadar.

Kendimi bildim bileli spor üstüne yazarım.

Meraklısı olduğum için edebiyata, müziğe, sinema, tiyatroya, yani sanata da kafam basar.

Yeri ve zamanı gelirse en kralından eleştiri yaparım.

Sınırımı da bilirim, haddimi de...

Ya siyaset?

Bugüne kadar hiç denemedim ama yazarım.

Yazdıktan sonra ise ne olacağını bilemem!

Sonra beni o mecrada bir daha tutarlar mı hiç sanmam!

Kalemim biraz sivridir, 'pat' diye yazarsam alınanlar çok olur, kızarlar!

Şikayet falan, kovulurum.

Allah korusun bu yaştan sonra ne savcılara ifade verecek moralim, ne de yaşım müsait.

Benden uzak dursun...

80 öncesi ve sonrası ilk yıllarında seçim mitinglerinin Heykel'de yapıldığı süreçte toplantılarını izlemediğim siyasetçi kalmamıştı...

Rahmetli Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Turgut Özal, Mesut Yılmaz, Necmettin Erbakan, Alpaslan Türkeş;

Şimdi böyle liderler kalmadı, konuşabilen siyasetçilerde!

Prompterde ne yazıyorsa sadece onu okuyanlar keşke yaşları müsait olsaydı da Ecevit ve Demirel'i dinleyebilselerdi.

Doğaçlama, irticalen konuşma, hitabetin zirvesi demekti iki rahmetli de...

Hem Ecevit, hem de Demirel;

Önlerinde yazılı metin, dosya, belge, ekran falan yok, sağdan soldan fısıldayan birileri de!

Konuşmaya bir başlayınca o ufacık Heykel meydanını dolduranlar sanki Bursaspor maçına gelmişçesine coşup, havaya girerlerdi.

Demirel biraz köy aksanıyla ve birazcık da Anadolu şivesiyle, Ecevit ise bir İstanbul Beyefendisine yakışan nezaket içinde döktürür de döktürürlerdi.

Demirel'in 'GAP'ı gaptırmam, benzin, mazot vardı da, biz mi içtik!' esprisini;

Ecevit'in 'biz tuzu kuruların değil, tuzu olmayanların iktidarı olacağız. Türkiye aşırı sağa da, aşırı sola da geçit vermeden Atatürkçü çizgisinden asla sapmadan sonuna kadar yürüyemeye devam edecektir' sloganlarını hiç unutamadım.

Hani denir ya aynen öyle; şiir gibi konuşur, şairlere taş çıkartırlardı.

Her kelimeleri şurup gibi akıp giderken, kafalara da yerleştirirlerdi aynı zamanda.

O yılların ekonomik imkansızlıkları içinde yüz binlerce insan hayranlık duyardı kendilerine.

Yani 'Çoban Sülü' ile 'Halkçı Ecevit''e...

Kürsülerle miting meydanlarından birbirlerine normal eleştirilerin dışında tek kelime küfür, hakaret etmeden siyasi ömürlerini tamamladılar.

Dinleyebilmiş olanlar çok şanslıdır inanın; göremeyenler de üzülsünler...

Toprak olup gitti ikiside Mekanları cennet olsun...

Derken prompter icat oldu, siyasette mertlik bozuldu!

Önündeki ekrana ne söyleyeceği yazılmadan kendini ifade etmekte zorlanan siyasetçilere mahkum oldu Türkiyem!

Acaba prompter olmasaydı ne derlerdi; ben kendi adıma hala çok merak ediyorum!

Ne alaka bir yazı değil mi?

Buraya kadar yazdıklarımın ilham kaynağı; bugün Bursa Büyükşehir Belediyesi'nin tarihi binası önünde biriken Bursalılara hiç bir metne ve alete bağlı kalmadan (!) su gibi akıp giden bir konuşma yapan Ekrem İmamoğlu'dur

İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Türkiye Belediyeciler Birliği Başkanı Ekrem İmamoğlu yani...

Dersini çalışmış bir öğrenci olarak sınıfı geçti.

Prompter filan aramadan, kem küm etmeden, hiç takılmadan, sağından solundan sufle falan almadan dinleyenleri mest etti.

Harika ötesiydi, çılgınca alkışlandı.

Böylece doğaçlama konuşma üzerine birer duayen olan rahmetli Demirel'le, Ecevit'in de ruhlarını yad etmiş oldu.

Türk siyasetinin en büyük handikabı bana sorarsanız cama, kağıda bakmadan kalabalığın karşısına çıkınca kendini ifade edebilen siyasetçi kıtlığı çekmesidir.

İmamoğlu an itibariyle gerçekten rakiplerinden çok farklı bir konumda ve açıktan açığa artık söylemeye başladığı hedefine koşar adım ilerlemekte.

'Siyasette doğaçlama konuşabilmek' kimse üstüne alınmasın ama; Tanrı vergisi bir yetenek...

Bu yetenek de İmamoğlu'nda fazlasıyla mevcut..

En azından ben böyle düşünüyorum...


A

Yazarın diğer yazıları

Yazarın Tüm Yazıları