Artıları ve eksileriyle 'bizim çocuklar' ülkemizin gururu oldu

2024.07.07 12:11 - Son Güncellenme: 2024.07.07 12:11
A

A Milli Futbol Takımımızdan bu kadarını bekliyor muyduk?

Kişisel görüşümü söyleyeyim.

'Gruptan çıkarız da, sonraki maçların sonucunu o güne özgü performansımız belirler' diye düşünüyordum.

Çocuklar bütün maçlarda potansiyelleri el verdiğince iyi mücadele ederken;

Enerjilerinin son damlasına kadar ayak kalmaya çalışarak sahanın içine tutunmaya çalıştılar.

Ama bütün bunlar yarı finali göremeden elenmemize engel olamadı.

Neydi eksiklerimiz?

Bir kere ayağımızda topu tutamadık.

Pas yüzdemiz de turnuva oyunda hep düşük seviyelerde kaldı.

İstem dışı bir şekilde çok geriye yaslanarak, özellikle Hollanda'ya karşı maçın ikinci yarısını mahkum oynamaya mecbur kaldık.

Karşılaşmanın bitiminde kaptan Hakan Çalhanoğlu'nun 'keşke geriye bu kadar çekilmeseydik' sözü bunun itirafı gibi oldu.

Burada bir parantez açalım;

Hiç bir antrenör / en kötüsü olsa bile / öne geçildikten sonra oyuncularına 'skoru korumak için ne gerekiyorsa yapın' şeklinde taktik vermez.

İç güdüsel olan bu reflekse sahada mücadele edenler, yani futbolcular karar verir.

Sonradan değiştirebilmeye de kim olursanız olsun gücünüz yetmez.

 Hollanda maçının ikinci yarısına rakip önde yoğun baskı ile başlayınca o kaçınılmaz zaafımız iyice su yüzüne çıktı.

Rakip üzerimize çok ciddi ataklarla gelirlerken 'bizim çocuklar' önde dörtlü blokla ve rotasyon yaparak (sağa sola kaymalar) alan daraltmaya çalışırken, gerideki altılı blok da gömülü alan savunması yaparak oynamaya çalıştı. (Tıpkı bir basketbol maçında olduğu gibi)

Turnuva  başından beri topu ayakta tutup, doğru isabetlerle atağa çıkmada yaşanılan sıkıntı da buna eklenince, ikinci yarı adeta tek kale maça dönüştü.

Neredeyse tamamı Hollanda'nın kontrolünde geçen bu 45 dakikada yüksek toplarla gol kovalayan konuk takım bir hava topu sonrası önce beraberliği, sonra da Mert Müldür'ün yerdeki kontrolsüz müdahalesi sonucunda ve talihsiz bir şekilde kendi kalemize attığı ikinci golle önemli bir avantaj yakalamış oldu.

Zaten sonrası bizim için tam bir kabustu, geriye dönemedik.

Aklı başına geç gelen Montella biraz da gecikmiş bir şekilde kenarda oturan enerjileri yüksek hücum silahlarını sahaya sürmeye başlasa da atı alan Üsküdarı geçmişti.

Kerem Aktürkoğlu, Semih Kılıçsoy ve Cenk Tosun'la yeniden momentumu elimize geçirip hücumu düşünsek de, böyle turnuvaların sonunu oynamayı iyi bilen Hollanda bize ikinci bir fırsat tanımadı.

Yakaladığımız fırsatlar da bu kez futbol şansı rakipten yana oldu.

Üst üste iki atakta rakip kaleci refleksleriyle gole izin vermezken, Mehmet Zeki Çelik'in vuruşunun çizgiden çıkartılması ise tek kelimeyle şanssızlıkla açıklanabilir.

İyisi kötüsüyle bir turnuvayı daha futbolun kendi gerçekleri dışında oynayarak tamamlasak da, elimizde son yılların en başarılı jenerasyonu var.

Çalışacağımız dersleri ise, maçlara futbol gözüyle bakmasını bilen en sade spor sever bile tahmin edebiliyor.

Maçların egemeni olabilmek için topun mutlaka kendi kontrolümüzde kalabilmesi ve pas yüzdemizin en asgari seviyelere çıkartılması, teknik kadronun kafa yorması gereken en önemli detay.

Böylesine önemli bir turnuvanın forvetsiz tamamlanması ise (!), Montella'nın eksikliği değil, Türk futbolunun geleneksel zaafı.

Alt yapılarda çözümlenmesi gereken bu sorun, ayni zamanda kendi antrenör profilimizin yetersizliğinin de açık bir belgesidir.

Bizim adımıza gururlanacağımız oyuncumuz ise sürekli üstüne basarak yinelemeye çalıştığım gibi, her maçı inanılmaz bir enerji ile oynayan ve 90 dakikaları sonuna kadar koşarak tamamlayan Ferdi Kadıoğlu idi.

Kadıoğlu turnuva boyunca sergilediği performansla pozisyonunda sadece Avrupa'nın değil, dünya futbolunun da önemli bir simgesi haline geldi.

Körük gibi bir ciğere sahip olduğu gibi, sürekli hareket ederek oynama özelliğiyle çok farklı ve ütopik bir oyuncu.

Kazandığı topları da yüksek bir yüzdeyle olumlu kullanmasını bilirken,

Futbolun bütün temel özellikleri de eksiksiz uygulayabilir.

Kademe anlayışı, adam takibi ve atağa çıkışı kusursuza yakın.

Elendiğimiz maçı da yine en üst düzeyde oynayarak tamamladı.

Bir oyuncu için bu kadar yazılmaz değil mi?

Ama Ferdi Kadıoğlu bu övgü dolu cümleleri fazlasıyla hak ettiği için içimden geleni söylemeye çalıştım.

Yarı finale kalamadığımız için turnuva sonunda yapılacak muhtemel bir on bir de büyük bir ihtimalle yer alamayacaktır.

Ama adil olmak ve objektif değerlendirmek gerekiyor.

Atlanacak olsa da, bu şampiyonanın en dikkat çekici yıldız oyuncuların birisi olarak hepimizi gururlandırdı.

Almanya'da en büyük sükseyi gurbetçilerimiz yaptı.

Her maçımızı kendi evimizde gibi oynadık.

Stadyumları adeta karnaval yerine çevirerek 'bizim çocukları' hiç yalnız bırakmadılar.

Hollanda maçında Berlin Olimpiyat Stadyumunun tribünlerinde oluşturulan ambiyans yıllar geçse de kolay kolay unutulmayacaktır.

Gurbetçilerimizi yürekten kutluyorum.

TRT Spor bütün olanaklarını kullanarak şampiyonayı Türkiye'ye iyi duyurdu.

Eleştireceğim konu; eski milli futbolculardan oluşan yorumcu grubunun maç sonlarında olaya bir bütün olarak bakma yerine, duygusal bir gözle yaklaşarak çoğu zaman objektiflikten uzaklaşmalarıydı.

Gördüklerini söyleyemediler!

Eleştiri yaparken de olabildiğince kırıcı olmamaya azami dikkat gösterdiler.

Doğrusu bu muydu derseniz?

Bir yere kadar.

Ama artısı eksisiyle konuşulmayınca bir çok şey hasır altına süpürülmüş gibi oldu.

Üzülsek de futbolumuzla ülkemize bir çok artı puan getiren önemli bir turnuvayı kendi adımıza tamamlamış olduk.

Eksiklerimizden ders çıkartabilirsek önümüzü daha iyi görerek rotamızı çizebiliriz.

Dün akşam maç bittikten sonra uzunca bir zaman diliminde ' karşılaşmanın ardından kimler neler demiş' diye sosyal medyada gezindim.

Olabildiğince olumlu ve düzeyli eleştiriler olduğu gibi;

Kantarın topuzunu kaçırarak biraz da haksız bir şekilde Hollanda yenilgisini salt Montella'ya yüklemeye çalışanların sayısı da hiç az değildi.

Bir dönem Bursaspor'u da çalıştıran İrfan Buz'un anlatmaya çalıştıkları benim en çok kafama yatanı oldu.

Yazımı Buz'un değerlendirmesinden bir pasaj alıntılayarak bitirmek istiyorum.

Yine de teşekkürler 'bizim çocuklar'

Ekonomik krizin sarmalı içinde bunalıp nefes almaya korkar hale gelen güzel ülkeme bir nebze de olsa umut saçıp, gülümsemeyi anımsattığınız için.

"En başından bu yana savunduğum şey şu: Son 16'ya kalmak başarı sayılmaz, ancak çeyrek final oynamak, Hollanda'yı elden kaçırmak büyük başarı. 24 takımın katıldığı, 16'sının gruptan çıktığı organizasyonda sadece gruptan çıkmakla yetinmeyecek kadar potansiyelli bir kadromuz vardı. Nitekim çok ciddi bir rakibi eleyerek çeyrek finale çıktık. Ancak son 8 takım arasındaki mücadele; sadece coşku, sadece mücadele gücü, sadece bireysel beceriyle aşılabilecek bir yer değil. Takım bütünlüğü, kollektif oyun, savunma ve hücum için hazırlanmış farklı setler, doğru alan ve adam paylaşımı istiyor. Yani bu saydığımız özelliklerin belki de tümüne sahip bir rakibe karşı öne geçtikten sonrasını en azından doğru planlayabilirdik. Oyunun evrildiği yer belli. 3-2-5'i tamamen kalemize gömülerek oynayamazdık. Bu plan başlangıç ve golü bulana kadar kısım için ne kadar doğruysa momentumu kaybettiğimiz bölüm için ise o kadar yanlış. Montella oyuna enerji katacak ya da savunmayı öne almayı sağlayacak hamlelerde Avusturya maçında olduğu gibi malesef geç kaldı."

"ONLARIN SUÇU DEĞİL!"

"Üst üste yediğimiz goller sonrası yaptığı tercihlere ya da dokunuşlara aslında gol yemeyi beklemeden ihtiyacımız vardı. Bu turnuvada emeği geçen herkesi kutluyorum A Milli Takımımız adına. Oyuncularımızın her birini mücadelelerinden dolayı gözlerinden öpüyorum. Çünkü bu başarı bana göre tamamen onların yüksek arzusu ve iştahıyla geldi. Hollanda'ya karşı öne geçtikten sonra oyunu tutmak bir kenara farkı artırabileceğimiz bir oyun oynayamamak onların suçu değildi."

 

 

 

 


A

Yazarın diğer yazıları

Yazarın Tüm Yazıları