Elif Didem Danacıoğlu

Elif Didem Danacıoğlu

Tohuma sahip olan tarımı yönetiyor

2022.06.07 13:27 - Son Güncellenme: 2022.06.07 13:27
A

Yıllardır tarım politikaları üzerine sunum yapılıyor.

Yapılan sunumlardan daha fazlasını dinleme fırsatım oldu.

Açıkçası bugüne kadar ezber bozan bir sunuma rastlamadım.

Türkiye'nin en çok katma değer yaratması gereken tarım hakkında endişelerin artması gerçekten üzücü.

Bursa Sanayicileri ve İşinsanları Derneği'nin (BUSİAD) marka etkinliği Çekirge toplantılarının Haziran Ayı konuğu, Dünya Gazetesi yazarı Ali Ekber Yıldırım oldu.

Ali Ekber Yıldırım, 'Türkiye'de Gıda Güvenliği ve Tarım' başlıklı sunum gerçekleşti.

Tarım konuşulurken, hayvansal üretim ayrı düşünülemez.

O yüzden tarımla da hayvancılıkla da uğraşanlar, ayakta kalma mücadelesi vermeye devam ediyor.

İki sektörde de aynı sorun, ana girdi maliyetlerindeki yüksek seyir.

Peki, böyle bir durumda bu iki sektöründe önü nasıl açılacak?

Çiftçiler bu maliyetlerin altından kalkamıyor.

Tohuma sahip çıkılamadığı için tarım yönetilemiyor.

Yem hammaddemizde sıkıntı var. Yaklaşık yüzde 60'ını dışarıdan ithal ediyoruz.

Tütün ihraç eden bir ülke iken, ithalatı üretimden daha fazla noktaya geldi. Türkiye için tütün önemli bir üründü, maalesef özelleştirmelerle sigara sanayini kaybettik.

Sonuç itibariyle, bugünde ülkeler arası savaşlar, yaptırımlar, girdi maliyetleri, iklim şartları ve daha birçok sorun kaynak gösterilmeye devam ediyor.

Arz ve talep tarafında sıkıntılara yol açacak riskler daha da belirginleşiyor.

Herkes durumun farkında...

Dinlediğim sunumda bir kez daha altını çizdirdi.

Tarım ve hayvancılık krize doğru sürükleniyor...

Ali Ekber Yıldırım'ında dediği gibi;

"Öyle bir yapı vardı ki, çiftçiler bankaların önünden geçemezdi. Şimdi bankalar çiftçiye gidip, 'daha fazla kredi verelim' diye tarımla daha fazla ilgilenmeye başladı. Biz yıllarca tarım sektörünü ekonominin üzerinde bir yük gibi gördük. Sanayileşerek kalkınacağız dedik, tarımı yok saydık. Turizmle kalkınacağız dedik, tarımı yok saydık. Oysa hem sanayileşebiliriz hem tarımı kalkındırabiliriz. Rusya'dan sadece buğday almıyoruz. Demek ki, sanayi ile tarımın birbirine engelleme durumu yok. Bir zamanlar, biz 'Avrupa'nın bahçıvanı mı olacağız?' diye bazı tanımlar vardı. Şimdi 'keşke Avrupa'nın bahçıvanı olsak' diye bakıyoruz. Bu tür tanımlarla insanlar biraz tarımdan soğutuldu. Dünyada büyük bir gıda krizi var. Bugün artık buğday bir silah olarak kullanılıyor. Ukrayna'nın elinde ciddi bir buğday var, ama bunu ihraç edemiyor. Çünkü Rusya izin vermiyor. Gelişmiş ülkelerde ambargo uyguladığı için Rusya eskisi gibi ihracat yapamıyor. Dolayısıyla artık paranız olsa da olmasa da buğday bulunamaz noktaya geldi. Bu kadar yüksek artışlara karşı çiftçimizin girdi bazında desteklenmesi lazım. Kısacası, çiftçiye ekin yapması için yalvarmamız lazım."

Aslında Türkiye, ithalatını yaptığı birçok ürünü üretebiliyor.

3 milyon hektar arazinin tarıma açılması konuşulurken ve bu kadar boş arazi dururken, hala daha bu kadar ürün ithalatı yapmamız kabul edilir bir durum değil.

Diyelim ki, bugün çiftçi istediği fiyatı alsa dahi, uygulanan üretim modeli ve maliyetler değişmediği sürece ve dövizdeki dalgalanma riski olduğu sürece hep aynı şeyleri konuşuyor olacağız.

Tarım ve hayvancılıkta ezber bozan politikalara ihtiyacımız var.

Sürdürülebilirlik tanımına uyan bir kaliteyi artırmak için dönüşüm üzerine kafa yormalıyız.

Sanayide büyüme hızımıza uygun, tarım ve hayvancılık sektörünün talebine cevap veren politikalar ortaya koyabilmeliyiz.

Ana sanayinin gücüne güç katan patronlar kadar, tarım ve hayvancılığın gücüne güç katan patronların da etkin işbirliği büyük önem taşıyor.

Özetle, her geçen gün belirsizlikler keskinleşiyor.

Geçtiğimiz günlerde BUSİAD Gıda ve Tarım Uzmanlık Grubu, tarımda yaşanan sorunlara dikkat çeken değerlendirmelerini paylaşmıştı.

Önemsediğim önemli değerlendirmeler içeriyordu.

Tarım ve gıda sektörünün mevcut durumunun fotoğrafını çekerek, "Tarım yoksa hayat yok!" bakış açısı ile eyleme geçme noktasına işaret etmişti.

Türkiye, birçok ülkeye oranla sahip olduğu olanaklarla çok daha şanslı. Türkiye, gerek verimli topraklarımız gerekse iklimsel koşullarımız ile kendi kendine yetebilme özelliğinin yanı sıra, diğer ülkeleri de besleyebilme potansiyeline sahip.

Ancak yıllar içinde tarımsal üretim, mevcut potansiyelinin doğru olarak yönetilememesi, politikalardaki yanlışlıklar, üreticinin hayatını sürdürebilecek düzeyde kazanç elde edememesi, çiftçinin üretmekten vazgeçmesi, tarım ve hayvancılığın özendirilememesi nedeniyle tarımsal ve hayvansal üretimin her geçen gün gücünü yitirmesine neden oldu.

Zaten artan enflasyon ve enerji maliyetinin fahiş miktarda yükselmesiyle, gıda fiyatları tüm ekonomik seviyelerde ana gündem maddesi haline geldi.

Geldiğimiz noktada müdahaleler sınırlı kalıyor.

Sınırlı çözümler pek işe yaramıyor.

Unutmayalım...

Tohumun en önemli bankası topraktır.

Tohuma ve toprağına sahip olan, tarımı ve hayvancılığı yönetebiliyor.


A

Yazarın diğer yazıları

Yazarın Tüm Yazıları